19000 askeri 6000 polisi 3000 lokal
çalışanı ve yıllık yaklaşık 1.7 milyar dolar bütçesiyle
tarihin en büyük barış operasyonunun bir parçası olmak üzere
Darfur Eyaletinin merkez vilayeti El Faşer'deyim.
Osmanlı'nın 300 yıldan fazla sulhla
yönettiği eski zaman topraklarındayım. Buranın çarşısı ile
Kaşgar'ın çarşısı aynı kültürün bir parçasıydı. El
Faşer'in çarşısını gördüm. Birkaç arkadaşla beraber
Muahmmed'in minübüsünde, minübüsten inmeden yaptığımız küçük
bir şehir merkezi turunda. İşgalleri ve karışıklıkları
çıkartıp onun içindeki eski çarşıya baktım. Bana yabancı
gelmedi.
El Faşer'in merkezinde El Faşer Gölü
var. Ama kurak sezon olduğundan bir damla su yoktu. Suyu olmayan göl
etrafında çay bahçeleri var. Belki toz toprak içinde, belki biraz
düzensiz, ama yine de insanlar göle bakıp çay içiyorlar. Biraz
ilerde karmaşayı andıran çarşıda insan kalabalığı alışveriş
derdinde.
Bize burada çalışan Türkler ev
kiralamış. 8 arkadaş 4 odalı tek katlı villamsı evde aylığı
1400 dolara kalıyoruz. Zaten sadece bir ay kalacağız. Buradaki
işimiz bitince yeniden dağıtıma tabiyiz çünkü. Yoksa Super
Kamp denilen, havalimanı yanındaki BM'ye ait bölgede çadırlarda
kalmak gerekecekti. Havalimanı El Faşer'in hemen dışında
kuvvetle muhtemel Darfur'daki geriye kalan üç havalimanı ile
beraber UN tarafından inşa edilmiş.
El Faşer'in dışında El
Faşer'dekinden daha büyük ama yine de küçük bir şehir oluşmuş.
UN Super Kamp'ın hemen dışındaki evler UN'de çalışanlara
kiralanmak için Sudan'lı girişimcilerce inşa edilmiş. Çoğunun
önünde UN tarafından tahsis edilmiş arazi araçları park ediyor.
Bizim evimiz de o evlerden biri. Ama bizim henüz araçlarımız yok.
Buradaki işlemlerimizden biri de arazi araçları ile imtihana tabi
tutulmak zaten.
Evin etrafı yüksek duvarlarla
çevrili. Üstü de dikenli tellerle kaplı. Bu buradaki çalışanlar
için bir BM standardı. Aksi taktirde o evde oturmanıza güvenlik
gerekçesi ile izin verilmiyor. Dört duvarın çevirdiği avlumuzda
Mustafa yatıyor. O bizim güvenlikçimiz. Ayda 70 dolara çalışıyor.
Sabahları çıkarken Sabah-ül Hayr diyorum. Hayırlı sabahlar.
Sabah-ül Nur diye cevap veriyor. Aydınlık (nurlu) bir sabah olsun.
Avlumuzda çöl çiçekleri de var.
Renk renk ve bahçıvan eli değmemiş.
Bizi UN Super Kamp'a Muhammed günde 75
Sudan Paunduna anlaştığımız minübüsüyle götürüyor. Aslında
elbette UN araçları var ancak yeni gelenlerin UN Super Kamp dışında
kalması yasak olduğu için o konuya girmiyoruz. Muhammed'le iyi
kötü İngilizce kelime dağarcığı ile anlaşıyoruz. Good, Bad,
Go, Stop. Şimdi işte Arapça bilmemenin acısını çok derinden
hissediyorum. Pratik sıkıntılardan değil, Muhammed'le ağız
tadıyla sohbet etme fırsatını kaçırdığım için.
Bizi eğitim diye on yıllarca tahta
sıralarda oturttular, öğrendiğim bir iki dil varsa onu da kendim
öğrendim.
Sonra aflarla dönüp yeniden
başladığım hiç bitmeyen tezimi yine bitirmeyip Arapça'ya mı
yoğunlaşsam dedim. Bilemiyorum. Buna El Faşer'deki bürokratik
işlemlerim ve vermiş olmak için verilen o hizmetiçi eğitimlerim
bittikten sonra gönderileceğim yerdeki duruma göre karar
vermeliyim.
Sonra gönderileceğim yer, çünkü El Faşer henüz son durak değil. Sudan'ın başkenti Hartum'dan 400 bin
kilometrekarelik neredeyse Fransa büyüklüğünde olan Darfur Eyaletinin merkez vilayeti El Faşer'e geldim. Buradan da bir başka ile
gönderileceğim. Oradan da belki bir ilçeye. Belki de hiçbir şeyin
olmadığı bir Mülteci Kampı civarındaki BM yerleşkesine.
Bilinmezliklerin getirdiği korku yok, sadece merak var.
Bilinmezliklerin yaşantılarıma dönüştüğü ilginç bir süreç
bu.
Super Kamp'ta büyük bir kafetarya
var. Omlet menüsü 5 paund yani 1 dolar. Kahvaltı için ideal.
Yanına 2 paund'a da çay aldım mı değmeyin keyfime. Öğle yemeği
15 paund yani 3 dolar. Super Kamp çok büyük bir üniversite
kampüsünü andırıyor. İçinde de çeşitli birimlere ait ayrı
kamplar var. Bazı yerleri küçük bir Amerikan kasabası gibi.
Zaten dolarla alışveriş yapılan ve dünyanın globelleşmiş
tarafının çeşitli nimetlerini bulabileceğiniz küçük bir
marketi bile var. Yani El Faşer'in karmaşasından uzakta steril bir
yaşam. Bu steril yaşamı anmak için o marketten üzerinde “I was in Darfour” tarzı
şeyler yazan tişörtlerden almayı düşünüyorum dönerken. Ama
şimdi dönmekten bahsetmek için erken. Bilinmezliklerin yaşantıya
evrildiği değirmende eğrilmeye devam. Yaşamın kendisi de bu
değil mi zaten?
Sen mutlaka yazmaya devam etmelisin.bu kadar güzel anlatılır.l duygular bu kadar güzel ifade edilir.canım devam et yazmaya kurban olsun a ney sana
YanıtlaSilÇok güzel yazmışsın fakat o dört duvar tüylerimi ürpertti.
YanıtlaSilbu yazini nihayet okuyabildim, cok begendim, devamini merakla bekliyorum.
YanıtlaSilbu yazini nihayet okuyabildim, cok begendim, devamini merakla bekliyorum.
YanıtlaSiloh nihayet cepten yorum yazmayi basarabildim, surekli hata veriyordu.
YanıtlaSilbeni de en cok "aydinlik sabahlar" ve fransa buyuklugundeki eyalet tanimi etkiledi... ve tabi senin orada olman en en cok etkileyen sey. bu zorlu macerayi yasam suzgecinden gecirip zevkli ve merakla dinlenilebilir bir oykuye donusturebilecegine inaniyor, bunun icin dua ediyorum.
yunus kolejden beri yazılarını ilgiyle takip ediyorum.
YanıtlaSilbu tür gezi yazılarına daha fazla resim koyarsan daha iyi olur bence.
gazeteciliğin 4. kuralı "bir fotoğraf 1000 sayfa yazıya bedeldir." böyle bi kural varsa