30 Temmuz 2006

Düğün Salonları Şekilsiz ve Askere Gideceğim






Yatılı okuduğum günleri özlüyorum. Demir ranzada yatıyorum geceleri. Cüzdanım ıvır zıvırım yatarken okuduğum kitap yastığımın altında. Ranzamdaki sporcu arkadaşın ranzayı havlu ile örttüğü zamanlar daha kendi başıma oluyorum. Koridordan gelen ışığa ve gürültüye umursamadan huzur içinde yattığım günleri özlüyorum.

Bu kendi evimde olduğum günleri geri verip o günleri almak istiyorum. Sabahları işe gitmek çok zor. İşte hiç bir şey yapmayacak olsam da kalkıp yataktan 10 dakika içerisinde sakal tıraşı olup diş fırçalayıp üstümü değiştirip çıkmak o dik bayırı çıkıp otobüs durağına yürümek zor geliyor artık. Gün ortasında ağlayacak gibi oluyorum kimi zaman.

Düğün salonları gerçekten çok şekilsiz ve düğünler çok düğün olmaktan uzak oluyor. O apartman arası eski sinemadan şundan bundan çevirme zorla beş yeteleye çektirilen fotoğraflar ve normalde yememeyi tercih edeceğim yaş pasta ve sonra o içecek işte. Gürültülü oluyor müzikler kalkıp oynadığım bile oluyor yine de. Her şeye uyum sağlayıp buna da uym sağlamayı isteyerek. Yine de oynayamıyorum. Sanki daha farklı olmalıymış gibi geliyor bütün bunlar. Aslında bu iğreti duruştan sıkıldığım için düğünlere gitmezken sırf insanlar alındığı için düğünlere gitmeye başladım. Herkesle beraber olmak için. Çok fazla insan evleniyor ve çok fazla düğün salonunda çok fazla beş yeteleye fotoğraf çeken adam var, çok fazla neşeli anne ve babalar masaların üzerinde sürekli kayan örtüler apartman aralarındaki gürültülü müzik eşliğinde mutlu çiftler. Ben nedense bütün bu mutluluk tablosunun içinde bu yaş pastayı ve portakal suyunu içerken kötü hissediyorum.

Ranzamda havlusunu kurutan arkadaşlarım da evleniyor. Sanki düğünler bembeyaz uçuşan tüller ve çiçekler gibi bir şey mavi bir gökyüzü ile beraber olmalı bu hep bir apartman arasına sıkışmışlık değil sanki.

Bu akşam bu bütün günü evde yalnız başıma geçirdiğim günün akşamı mutfağı biraz toplayayım derken son bir gayretle, çünkü ancak özel bir çaba ile bu tür işlere girişiyorum, demir dolabımın içini de bu şekilde düzeltirdim, ikindi vaktinin ortasında kırdığım yumurtadan arta kalan tabağa su koyayım derken reçeli ve artık erimiş tereyağını düşürdüm onlar da parçalar halinde mutfağın duvarına ve halısına dağıldı. Küçükken tereyağını ve reçeli ekmekte değil de tabakta karıştırmam gibi halıda ve duvarda karıştılar. Nasıl temizleyeceğimi bilmiyorum.

Bazen vapurda güzel birini gördüğüm oluyor. Özellikle mi birini görmeye çalışıyorum? Çoğu zaman. Ama güzel birini bu çoğu zamanda değil de uykulu olduğumda sabahın zorluğunu üzerimde taşıdığımda yatılı okulun ranzasını özlediğimde görüveriyorum çoğun. Sadece o kadar. Bazen merak ediyorum bir kişiyi bir başka gün daha görür müyüm diye. Çoğun görüyorum. Hep aynı vapuru paylaşıyoruz insanlarla. Aynı vapurda son bir kez daha uyuyoruz bazen kahvaltı yapıyoruz ama bir önceki günden kalan biri varsa zihnimde o olmuyor vapurda. Vapur boşalıyor iskele atılıyor. Güne devam ediyoruz.

Mutfağı temizleyememek o tereyağ ve reçeli yaşamı daha zor kılıyor. Annem ve kardeşim çoğun olmuyor ve bu olmayış evi giderek daha çok sessizleştiriyor. Bu aynı zamanda banyonun neden ıslak olduğu mutfağın neden dağınık olduğu kardeşimin gömleklerinin neden koktuğu gibi bir sürü şeyi yüksek sesle dinlemek zorunda olmadığım bir sessizlik olsa da giderek daha da sessiz oluyor.

Çok samimi bir arkadaşım var. Ona da telefon açmamaya karar verdim. Kendimle konuşuyormuşum gibi geliyor. Zaten telefon konuşmalarını sevmem. Geçende Ankara’dan geldi. Hava yarışı vardı ve arkadaş havacılık ve uzay mühendisi olduğundan ve yakında bir terslik olmazsa helikopter pilotu olacağından annem ve o ve ben Haliç’e izlemeye gittik güzeldi. Sonra onu Yenikapı’dan Turgut Özal Feribotu ile Bandırma’ya uğurladım aynı akşam.

Bisikletim tam bir külüstür ve artık tamir etmemeye karar verdim. Askere gideceğimden yeni bir bisiklet de almayacağım. Akşamları 127 nolu otobüs ile dönüyorum. Haliç Köprüsünden manzaraya bakıp yatıyorum Boğaz Köprüsünde uyanıp tekrar manzaraya bakıyorum. Kimi zaman zor açıyorum gözlerimi, sabahki vapur yolculuğundaki halimi kendimi seyrediyorum köprüden. Hayatın kendisi gibi bir döngü çiziyorum kendimce. Sabah güneyden gidip akşam kuzeyden köprüyle dönerek. Hayatımdaki önemli değişiklik 34 plakalı araçlar yurdun çeşitli yerlerini bozmakla ve karpuz kabukları taşımakla meşgul olduğundan köprü trafiğinin çekilecek bir seviyede olması ve akşam dönerken işte o yeni klimalı otobüslerin içinde uyumam ve eve rahat varmam. Benim dışımda gelişen bir şey de olsa yine de iyi giden bir şey işte.

Ne yapacağım? Bir şekilde böyle vakit geçireceğim. Yarım kalan bir şeyler yaparak yarım kalan şeylere tekrar başlayarak. Asker dönüşü en az 500 cc’lik bir motor alacağım. Gazı verdim mi 150-160 yapacak bir motor olacak. Kawasaki Er-5 veya Honda CBF 500 olabilir. Yeni koruma kıyafetlerinin bile markaları belli. Bu beni İkea çocuğu yapar mı? Sırf farklı bir şeyler alıyorum diye mobilya değil de motor alıyorum diye farklı olur muyum? Olmam. Ama evde oturup böyle bu dökülen tereyağı ve reçeli nasıl temizlerim diye düşünmektense bir başka yerde yatmak sonra sabah her zamankinin aksine erkenden dinç bir şekilde kalkıp yola koyulmak -ki yatılı okuldayken böyle erken kalkardım- kahvaltıyı yolda bir yerlerde yapmak gazı açıp gitmek hep. Sabahları dik yokuşu çıkarken düşünüyorum en az 500 cc olmalı.

Giderek daha çok dik bir yokuş oluyor. Her şeye alışır insan ve ben giderek daha çok zorlanıyorum.

Vapurda birini görmenin bir anlamı yok. Dik bir yokuş çıkmanın anlamı yok. Belki sadece C programlama dilini öğrenmeye 3d animasyon çalışmaya yarım kalan şeylere bu eksik hevesle devam etmek lazım.

Tereyağını ve reçeli temizledim. Artık yatayım.










Eğer bu yazı ilginizi çektiyse buna da bakmak isteyebilirsiniz:
Boşluğun Ardından
Yorumlarınızı esirgemeyin : )


6 yorum:

  1. malllllllllllll

    YanıtlaSil
  2. İltifatınız için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  3. Yunus seni seviyorum be adamım. Çok hoşuma gitti çok güzel olmuş. Her zamanki gibi içinden geldiği gibi yazmışsın. Benim düğünüme gelirsen böyle şeyler hissetmeyeceğini garanti edebilirim. Ama eğer gelmez isen alınmayacağımı ve seni anlayacağımı bilmeni istiyorum. Alınacağımı düşünerek gelmeni hiç istemem. Öğlen yemek yiyelim beraber. Ben ısmarlıyorum. Ok?

    YanıtlaSil
  4. Burada bir şekilde kendimi düzelteyim. Düğünler elbette kendi içinde güzeldirler ve o anne babalar neşeli olmakta haklıdırlar ama sanki beni hüzünlendiren şey tüm bu olan bitenin ve bu gürültünün sanki o çiftin dışında gelişmesi, sanki onlar bu hengameden zorlanan ve belki de sırf bu yüzden daha çok birbirine bağlanan. Çünkü onlar daha sakin ve daha huzur dolu bir başka düğüne layıklar gözümde. Yaş pastamı yerken portakal suyumu içerken bunu düşünüyor olsam gerek, bu düşünce beni hüzünlendiriyor olmalı. Yoksa ranzamı paylaştığım arkadaşlara garezim yok onların mutluluğunu istiyorum ben de.

    YanıtlaSil
  5. yunus ben bu yazını ,yazıldıktan çok sonra okuma imkanı buldum,yorumlar köşesine baktığımda mallllllll yazısını görünce ben mi yazdım diye bir düşünce geçmekte iken aklımdan ,gözüm aşağılara kaydıkça yazanın ben olmadığını görmenin garip düşüncesiyle tebessüm ettim,seni kızdırmak istediğimde sana hep bu şekilde hitap ederdim , garip işte, ben buraya yazı yazarken çin de ve mutlu olduğunu biliyorum sevgi&saygı

    YanıtlaSil
  6. Cin`deyken bu yaziyi yazan Yunus`u okuyorum bazen. O Yunus`un yanina gitmek istiyorum o dik yokusu cikarken uzulmemesini sadece icindeki safliga sikica tutunup onu korumasini yasamin cok kise ve kirli oldugunu soylemek istiyorum ona. Gun ortasinda aglayacak gibi olsa da, kimi zaman bir cikmaz sokaktaymis hissini yasasa da hep mutlu olmasini istiyorum o Yunus`un. Sonra Akademi`deki Yunus`un yanina sonra Kolej`deki Yunus`un yanina gitmek istiyorum onlarin sacini oksamak, guzel ve gunesli gunlerden bahsetmek istiyorum, kiriklari onarmak bosluklari doldurmak istiyorum, cunku umuttur bizim ruhumuzu doyuran , gunesli guzel gunlerin varligini sorgulamak degil surekli ona inanmak icten bir sekilde. Cunku belki onu hic bulamayacaksin sadece aramaya devam et. Istanbul`da da olsa Pekin`de de olsa. Simdi kiriklari olan Yunus`larin sacini oksayip konustugum bu anda , bir Yunus`un gelmesini bekleyecek kadar kirik cumleler kurdugumu da biliyorum.

    YanıtlaSil

sensizlikte

  geleceğin en karanlık olduğu bir yerde bir ateş gibi sarıldığım sensin bir pınardan içer gibi öptüğüm bir dalganın denize vurması gibi yüz...