18 Ocak 2013

Polis Koleji



2012 yılında Kolej öğrencilerinin profesyonelce hazırladığı bu yazıya ilham müzik klibi.



Ankara'ya annem ve yengemle geldim. Ulus'tan dolmuşa bindik. İstanbul Yolu olduğunu sonradan öğrendiğim yolun bir yerinde durduk. Hafif bir bayır vardı. Oradan çıktık. Annem oğlum okul işte burası biraz gezelim, bir kahvaltı felan yapalım istersen dedi. Şimdi düşünüyorum da 30 küsür yaşında yani benim yaşlarımda bir dul kadınmış o zaman. İki çocuğundan büyüğünü hiç istemese de resmi yatılı okula bırakmak için Ankara'ya gelen yalnız bir kadın.

Yok dedim bütün bunlardan habersiz. Yeni okulumun içine girmek için sabırsızlanıyordum. İsmimi sordular, kimlik kartımı aldılar. İçeri girdim. Annem tren Ankara'ya varalı daha bir saat bile olmamışken ilk defa gördüğü Polis Koleji'nin kapısından bana bakıyordu. Beni o esnada gelenlerle beraber bir sıraya koydular. Neticede resmi okul. Bugün bile bilmiyorum 15 yaşındaki oğlunu okulun bahçesinde tek sıra sıranın arkasında görünce annemin yüreğinden neler geçmiştir. Rahmetli deniz astsubayı babam geçmiştir mutlaka. Yanında onu aramıştır mutlaka. Ankara'da bir Eylül sabahı idi. 1995 yılı idi. O zaman 1995 yılı sanki tarihin sonu gibiydi bana.

Bizi okul binasından içeri aldılar ardından. Annem ondan sonra ne yaptı, nereye gitti bilmiyorum. Kaç gün sonra İstanbul'a döndü onu da hatırlamıyorum. Sanırım 2 ay sonra bir hafta sonu geldi beni görmeye. Ankara'da beraber gezdik onunla. Şimdi artık üzerinden 17 sene geçmiş o haftasonunda ne yaptık bilmiyorum.
Ancak yılbaşında geri dönmek mümkün oldu İstanbul'a. Aşti denilen şeyle o zaman tanışmıştım. Harici kıyafetlerimi çıkarmadan gitmiştim o yolu. Anneme göstermek için. 403 otobüslerle, dağıtılan kekle ve çayla mola yerlerinin soğuk havasıyla da o zaman tanışmıştım.

Şimdi geriye bakınca bölük pörçük anılardan ibaret o günler ne kadar da güzeldi oysa. El yordamıyla benliğimizi aradığımız zamanlardı. Annemi geride bıraktığım gün sonraki sekiz yılımı ve sonrasını da geçireceğim insanlarla dostlarla tanıştım. Şimdi çoğu çoluk çocuğa karışmış çocukluk arkadaşlarının değeri o günlerden geliyor. Bir plastik bardakta çay içmek için 10 dakika sırada beklediğin ilk gençlik arkadaşları, sonra kafeteryanın soğuk bir köşesinde oturup bir içtima ya da etüt saatine kadar bir şeyler konuştuğumuz arkadaşlar. Camların dışarısında doksanlı yılların Ankara'sı ve soğuğu.

Hani diyor ya şarkıda eski dostlar, işte o hesap. Şimdi neredeyse hiç görüşmediğimiz görüşemediğimiz bu insanlar çıkıp gelse sanki o Ankara soğuğunda iki üç plastik bardakla yaşadığımız tatlı çay vakti olacak yeniden. Hani deniyor ya çocuk şarkısında gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür, ayrı düşsek de o dostlar bizim dostlarımız.

Benliğimizi el yordamıyla aradığımız zamanlardı evet. Daha hazırlık sınıfında iken ara sıra akşamları bir spor takımının kaptanı gelir şu takıma katılmak isteyen var mı der isimlerimizi alır şu gün seçmeler var derdi. Yani bir akşam bir voleybolcu olurdum, bir akşam güreşçi. Voleybol takımının antrenörü Ülvi komserim beni elemişti. Dünyanın sonu değil ya ben de atletizmci oldum, ondan elenecek bir şey yok, sadece koşuyorsun. Ki babam da oryantiringçi idi zaten.

Kolejimizin dergisi de vardı, gazetesi de. Ben her ikisine de meraklı idim.

Ama bütün bunların ötesinde hafta sonlarında yapacak bir şey olmadığından her filme giderdik. O zamanlar alışveriş merkezleri yoktu. Gima is a supermarket vardı sadece daha ortaokul kitaplarından tanıştığımız. Her sinemanın gösterimleri de tamı tamına bir birine benzemezdi. Sonra ben ve birkaç arkadaş kitapçıları gezerdik. Dost kitabevi vardı, alkım vardı sanırım. Daha hazırlık sınıfında neredeyse bütün klasikleri bitirmiştim. Cemil Meriç gibi boyumuzu aşan şeyler de okuyorduk. Belki de o çay aralarında bu kitaplardan konuşuyorduk.

Perşembe Cuma akşamları tiyatroya giderdik. Öyle broşürden felan bakıp bilet almazdık. Tiyatro sorumlusu akşam etüdünün orta yerinde sınıfa girer önümüzdeki hafta/ay şu şu tiyatrolar var isteyenler ismini yazdırsın derdi. Kimin oynadığını konusunun ne olduğunu çoğun gidince öğrenirdik.
Her yerinde herkesin anılarının biriktiği ve çoğumuzun ailesinden ayrı ilk yalnızlıklarını biriktirdiği okul Polis Koleji. Yatakhanelerinden demir parmaklıkların dibindeki bir banka kadar hiçbir yerini boş geçmediğimiz her noktasında bir yaşantımızın olduğu bir yer. İkindi vaktinin sessiz sakinliğini orada sevmeye başladım mesela. Haftasonu evciler yokken ıssız yatakhane binasında oturuyordum. Peyami Safa'nın bir kitabını bitirirken farkettim güneşin binadan içeriye süzüldüğünü. İlk o zamandı okumayla geçirilmiş günün ikindisinde duyduğum hazzı farketmem. Akşamları sınıflar katından Atatürk Orman Çiftliği'nin karanlığına bakıp denize benzetişim de o zamandı.

Bizi 15 yaşında Anadolu'nun her yerinden gelmiş çocukları alıp 19 yaşında hayatının baharında artık el yordamıyla kendini az çok bulmuş bireyler olarak bırakan bir okul değil sadece burası. Annemi geride bıraktığım, çocukluğumu geride bıraktığım, bütün meslekleri ve olasılıkları geride bıraktığım, sadece kitaplarla ve o okulun dört duvarındaki yeni hayatımın arkadaşlarıyla kalakaldığım, bizi hepimizi Ankara'lı yapan okul burası. Sadece bir okul değil yani. Dostları, kitapları ve bir bardak çayın kıymetini öğrendiğimiz yer.
Sonra son kez o bayırdan İstanbul Yoluna doğru inerken 4 yıl sonra, geriye dönüp baktım. Polis Koleji'nin geride kaldığını biliyordum. Annem dedi, Ankara'ya taşınıyorum. Bir 4 yıl daha ayrı kalamam senden.


7 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil

  2. Yunus`um evde yapayalnız bir gecede beni alıp nerelere götürdün.Seni 1995 yılının eylülünde demir kapının ardında bırakmak zorunda kaldığım ruh halinin aynısını şu an yaşıyorum.Sarı saclarını,sıska cılız bedenini,kocaman meraklı gözlerini, sıraya geçerken ki bizi umursamıyor edanı bir videoda seyreder gibi hatırlıyorum ,demir kapının ardından seyrettiğim yavrumdan o andan bana kalan en canlı acı ise sende her zaman ki kuralcı ve dik başlılığını bir anda siliveren omuzlarından ziyade yüzünde,umursamaz görünmeye çalışan gözlerinde ki benden annenden kopuştu. meraklı bakışlarında yakaladığım hüzün epey bir müddet benim iç acım oldu. senin ruh halini düşündüğüm şuan belki o zamanlar ağladığımdan daha çok acıtıyor beni.Güzel yavrum senin inadına kuralcılığına karşı daha dirayetli olamayarak seni her şeyi geride bıraktıran o ortama öylece teslim edişim, teslim oluşum için her şey için bağışla anneni.

    YanıtlaSil
  3. Ve her zamanki gibi beni alip uzaklara goturen dostum yunus...
    O bahsettigin arada bir muhabbetini ozledigin dostlarindan biri oldugumu dusunuyorum belki de su an... Ya da yazindan sonra oyle hissettim. Hos sen simdi bu yazimda da bir imla hatasi bulursun ama:) olsun biz birbirimize yol gostere gostere bu zamanlara gelmedik mi? Hayatimizda her yakinimizdan ayrildigimiz o gunlerde...

    YanıtlaSil
  4. senin polis olmanı hiç istemedim; zaten hangimiz istedik ki? ama şartlar öyle gerektiriyordu ve biz sana daha iyi bir yaşam olasılığı sunabilecek lükse sahip değildik.

    askerdeydim ben o zaman; eğirdir senin tuzla benim, foça senin hakkari benim oradan oraya savruluyordum. sana elimin kolumun ulaşması imkansızdı; zaten ulaşsa ne yapabilirdim ki? ben de yirmi dörtmüşüm demek ki.

    askeriyedeki ortamı görünce, komiser olan devrelerimle senin hazırlıkta yaşayabileceklerini, gelecekte karşılaşabileceklerini kafamda canlandırmaya başladıkça epey ürktüğümü hatırlıyorum.

    bilim adamı olmalıydın sen, araştırmacı, edebiyatçı ya da başka bir şey; özgür olmalıydın ama sana bu imkanı sağlayamadık.

    polis oldun sen; tabi ki farklı bir format ile çizdin rotanı; çerçevesi net çizilmiş geleceğini standartların dışına çıkıp en verimli şekilde gerçekleştirdin. şu an geldiğin nokta sana olağan gelse de değişik bir hayranlık duygusuna kapılıyor insan bakarken.

    zaten hangimiz istediğimiz şey olabileceğimiz yaşam lüksüne sahiptik ki? sadece akıntının içinde tutunabildiğimiz sağlam dallarla kendimize bir parça kendine has dünyalar yaratabilme yeteneğimize duacı olabiliyoruz.

    "yunus polis kolejine başlamış" diye duyduğumu hatırlıyorum. o zaman askerliğin hangi aşamasındaydım hatırlamıyorum. yedek subay üniformalarıyla hayatımda ilk kez "resmi" olma duygusunun sıkıcılığını ve boğuculuğunu yaşadığımı hatırlıyorum sadece.

    senin polis olmana engel olamadım ama kardeşinin asker olmaması için epey baskı yaptığımı hatırlıyorum. hoş, asker olmasına engel olarak ona alternatif bir hayat sunabildim mi? hayır ama olsun; asker olmadı; bu konuda içim rahattır hep nedense.

    senin çok özgür olabilmeni isterdim; o içindeki sınırsız (bazen hadsiz) özgürlüğü daha bir yaşayabilmeni.

    olsun; şimdi bugündeyiz. yıl olmuş 2013, hepimiz el yordamı ile bugünlere geldik. ben kendi adıma geldiğim noktadan memnunum; senin de mutlu olduğunu düşünmek istiyorum.

    iyi ya da kötü, her ne yaşanmışsa öyle yaşanması gerektiği için yaşanmıştır mutlaka; o yüzden geçmişe dönüp bir şeyi değiştirme hayali kurmaya da gerek yok elbette.

    bundan sonrası için her şeyin gönlünce olmasını diliyorum. hayalini kurduğun o mutlu yuvayı bir an önce hayırlısıyla kurmanı, eşinle, annenle, kardeşinle ve tüm sevdiklerinle çok güzel bir yaşam sürmeni de...

    hep güzel günlerimiz oldu bizim.
    seni çok ama çok seviyorum yunuscum...

    YanıtlaSil
  5. Kıymetli Yunus Kardeşim, İyi ki varsın, aramızdasın. Polis olmana hele Polis Kolejine gelmene en çok sevinenlerdenim. Görmeye pek sık tanık olmadığımız ince duygu, düşünce ve davranışlara Koleje bir de senin gelişinle şahit olduk. Bulunduğun devreye, okula ve teşkilatımıza bir çok güzel değerler renkler katabildiğin kanaatindeyim. Kardeşliğin de abiliğin de sahip olduğun sorumluluk anlayışında bazı farklı boyutlar... Seni elediğmiz zannını Bloğuna yazmışşın. Şahsen senin enginliğini değerlendirebilecek ve seni eleyebilecek bir donanımda olmadığım kanaatindeyim. Bununla beraber senin sahip olduğun, analiz kabiliyetinin, EQ, Vicdani zeka, sezgi türü farklı özelliklerinin Beden Zekandan Voleyboldaki o dönemki insan kaynakları itibariyle daha önde olduğu kanaatindeydim. Bu yanlış bir kanaat ve hatalı bir yönlendirme olabilir. Daha önce benzer pozitif kanaatleri, Yusuf Elgaz, Ertan Arslan, Selçuk Şimşek gibi meslektaşlarımız için de kullanmıştım. Çünkü bu yaşlardaki başarı ve başarısızlık deneyimleri kişilerin hem mutluluğuna hem de iş ve yaşam doyumlarına önemli etkileri olabiliyor. İnşallah eldeki seçenekler arasından en doğrularından birini elbirliğiyle tercih edebilmişizdir. Malumundur sevip saydığımız ve güzellikleri itabiriyle örnek aldığımız insanlar kulübünde her dönem vardın ve inşallah da kalacaksın. Selam ve muhabbetle kardeşim

    YanıtlaSil
  6. Geride bıraktığımız onca seçenek yerine kazandığımız değerlerden nadide bir değer olduğun için sağol Yunus'um.

    YanıtlaSil
  7. Bu tarih itibariyle abim Elazığ da. Yıllar sonra ironik bir biçimde özgür.

    YanıtlaSil

sensizlikte

  geleceğin en karanlık olduğu bir yerde bir ateş gibi sarıldığım sensin bir pınardan içer gibi öptüğüm bir dalganın denize vurması gibi yüz...