22 Mart 2012

El Faşer


19000 askeri 6000 polisi 3000 lokal çalışanı ve yıllık yaklaşık 1.7 milyar dolar bütçesiyle tarihin en büyük barış operasyonunun bir parçası olmak üzere Darfur Eyaletinin merkez vilayeti El Faşer'deyim.

Osmanlı'nın 300 yıldan fazla sulhla yönettiği eski zaman topraklarındayım. Buranın çarşısı ile Kaşgar'ın çarşısı aynı kültürün bir parçasıydı. El Faşer'in çarşısını gördüm. Birkaç arkadaşla beraber Muahmmed'in minübüsünde, minübüsten inmeden yaptığımız küçük bir şehir merkezi turunda. İşgalleri ve karışıklıkları çıkartıp onun içindeki eski çarşıya baktım. Bana yabancı gelmedi.
El Faşer'in merkezinde El Faşer Gölü var. Ama kurak sezon olduğundan bir damla su yoktu. Suyu olmayan göl etrafında çay bahçeleri var. Belki toz toprak içinde, belki biraz düzensiz, ama yine de insanlar göle bakıp çay içiyorlar. Biraz ilerde karmaşayı andıran çarşıda insan kalabalığı alışveriş derdinde.
Bize burada çalışan Türkler ev kiralamış. 8 arkadaş 4 odalı tek katlı villamsı evde aylığı 1400 dolara kalıyoruz. Zaten sadece bir ay kalacağız. Buradaki işimiz bitince yeniden dağıtıma tabiyiz çünkü. Yoksa Super Kamp denilen, havalimanı yanındaki BM'ye ait bölgede çadırlarda kalmak gerekecekti. Havalimanı El Faşer'in hemen dışında kuvvetle muhtemel Darfur'daki geriye kalan üç havalimanı ile beraber UN tarafından inşa edilmiş.
El Faşer'in dışında El Faşer'dekinden daha büyük ama yine de küçük bir şehir oluşmuş. UN Super Kamp'ın hemen dışındaki evler UN'de çalışanlara kiralanmak için Sudan'lı girişimcilerce inşa edilmiş. Çoğunun önünde UN tarafından tahsis edilmiş arazi araçları park ediyor. Bizim evimiz de o evlerden biri. Ama bizim henüz araçlarımız yok. Buradaki işlemlerimizden biri de arazi araçları ile imtihana tabi tutulmak zaten.
Evin etrafı yüksek duvarlarla çevrili. Üstü de dikenli tellerle kaplı. Bu buradaki çalışanlar için bir BM standardı. Aksi taktirde o evde oturmanıza güvenlik gerekçesi ile izin verilmiyor. Dört duvarın çevirdiği avlumuzda Mustafa yatıyor. O bizim güvenlikçimiz. Ayda 70 dolara çalışıyor. Sabahları çıkarken Sabah-ül Hayr diyorum. Hayırlı sabahlar. Sabah-ül Nur diye cevap veriyor. Aydınlık (nurlu) bir sabah olsun.
Avlumuzda çöl çiçekleri de var. Renk renk ve bahçıvan eli değmemiş.
Bizi UN Super Kamp'a Muhammed günde 75 Sudan Paunduna anlaştığımız minübüsüyle götürüyor. Aslında elbette UN araçları var ancak yeni gelenlerin UN Super Kamp dışında kalması yasak olduğu için o konuya girmiyoruz. Muhammed'le iyi kötü İngilizce kelime dağarcığı ile anlaşıyoruz. Good, Bad, Go, Stop. Şimdi işte Arapça bilmemenin acısını çok derinden hissediyorum. Pratik sıkıntılardan değil, Muhammed'le ağız tadıyla sohbet etme fırsatını kaçırdığım için.

Bizi eğitim diye on yıllarca tahta sıralarda oturttular, öğrendiğim bir iki dil varsa onu da kendim öğrendim.
Sonra aflarla dönüp yeniden başladığım hiç bitmeyen tezimi yine bitirmeyip Arapça'ya mı yoğunlaşsam dedim. Bilemiyorum. Buna El Faşer'deki bürokratik işlemlerim ve vermiş olmak için verilen o hizmetiçi eğitimlerim bittikten sonra gönderileceğim yerdeki duruma göre karar vermeliyim.
Sonra gönderileceğim yer, çünkü El Faşer henüz son durak değil. Sudan'ın başkenti Hartum'dan 400 bin kilometrekarelik neredeyse Fransa büyüklüğünde olan Darfur Eyaletinin merkez vilayeti El Faşer'e geldim. Buradan da bir başka ile gönderileceğim. Oradan da belki bir ilçeye. Belki de hiçbir şeyin olmadığı bir Mülteci Kampı civarındaki BM yerleşkesine. Bilinmezliklerin getirdiği korku yok, sadece merak var. Bilinmezliklerin yaşantılarıma dönüştüğü ilginç bir süreç bu.

Super Kamp'ta büyük bir kafetarya var. Omlet menüsü 5 paund yani 1 dolar. Kahvaltı için ideal. Yanına 2 paund'a da çay aldım mı değmeyin keyfime. Öğle yemeği 15 paund yani 3 dolar. Super Kamp çok büyük bir üniversite kampüsünü andırıyor. İçinde de çeşitli birimlere ait ayrı kamplar var. Bazı yerleri küçük bir Amerikan kasabası gibi. Zaten dolarla alışveriş yapılan ve dünyanın globelleşmiş tarafının çeşitli nimetlerini bulabileceğiniz küçük bir marketi bile var. Yani El Faşer'in karmaşasından uzakta steril bir yaşam. Bu steril yaşamı anmak için o marketten üzerinde “I was in Darfour” tarzı şeyler yazan tişörtlerden almayı düşünüyorum dönerken. Ama şimdi dönmekten bahsetmek için erken. Bilinmezliklerin yaşantıya evrildiği değirmende eğrilmeye devam. Yaşamın kendisi de bu değil mi zaten?

6 yorum:

  1. Sen mutlaka yazmaya devam etmelisin.bu kadar güzel anlatılır.l duygular bu kadar güzel ifade edilir.canım devam et yazmaya kurban olsun a ney sana

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel yazmışsın fakat o dört duvar tüylerimi ürpertti.

    YanıtlaSil
  3. bu yazini nihayet okuyabildim, cok begendim, devamini merakla bekliyorum.

    YanıtlaSil
  4. bu yazini nihayet okuyabildim, cok begendim, devamini merakla bekliyorum.

    YanıtlaSil
  5. oh nihayet cepten yorum yazmayi basarabildim, surekli hata veriyordu.
    beni de en cok "aydinlik sabahlar" ve fransa buyuklugundeki eyalet tanimi etkiledi... ve tabi senin orada olman en en cok etkileyen sey. bu zorlu macerayi yasam suzgecinden gecirip zevkli ve merakla dinlenilebilir bir oykuye donusturebilecegine inaniyor, bunun icin dua ediyorum.

    YanıtlaSil
  6. yunus kolejden beri yazılarını ilgiyle takip ediyorum.
    bu tür gezi yazılarına daha fazla resim koyarsan daha iyi olur bence.
    gazeteciliğin 4. kuralı "bir fotoğraf 1000 sayfa yazıya bedeldir." böyle bi kural varsa

    YanıtlaSil

sensizlikte

  geleceğin en karanlık olduğu bir yerde bir ateş gibi sarıldığım sensin bir pınardan içer gibi öptüğüm bir dalganın denize vurması gibi yüz...