04 Nisan 2012

El Jenine'de Akşam Oldu


El Faşer'de nereli olduğunu bilmediğim bir yabancıdan duydum: “ Darfur'da çalışan tek şey eşşekler ve kadınlar.” Aşağılayıcı bir söz ancak Darfurlu kadınların içinde bulunduğu durumu anlatan bir yönü var. Buranın kadınları en ağır işlerde çalışıyorlar, proletarya devriminin Çinli kadınlara hediyesi inşaat işçiliğini buranın kadınları da yapıyor, harç karıyor, tuğla taşıyorlar. Ancak buranın kadınlarının bir devrim eşitliği gördüğü yok. Hoş, kimsenin bir eşitlik gördüğü de yok dünyada. Darfurlu kadınların tek gördükleri yıllar süren çatışmanın getirdiği acılar ve tecavüzler. Odun toplamaya giderken tecavüze uğruyorlar. Odun toplamak da kadınların görevi. Su taşımak da. Odun topluyorlar çünkü yemek yapmak için odun toplamak zorundalar. Odun bohçalarını ve su bidonlarınıysa en azından kendileri sırtlanmıyor, eşşekle taşıyorlar.

Yine de dışarıdan yadırgamak, aşağılayıcı sözler söylemek çok doğru değil. Belki de küçük çocuklar çocuk askerlere döndüğünden, geride işleri yapmak kadınlara düşmüş. Hayatın zorluğundan demek açıklayıcı mı? Bir köşede radyo dinleyip siyaset konuşan erkekler ne olacak? Sadece uzaktan suçlama kolaylığındansa zihni konforumuzu bozup acıları anlamalı ve acılarına ortak olmak daha yerinde olur.


El Faşer'de şehrin bir çok yerinde eşşekle bir şeyler taşıyan kadınlar görmüştüm ama hep belli bir mesafeden, en fazla gelip geçen bir aracın penceresinden. Ancak bir gün arkadaşımla ritüelin dışına çıkıp kendi başımıza dolaşmaya karar verince, daha kapıdan çıkar çıkmaz 4-5 eşek üzerinde 4-5 kız çocuğu etrafımızı sardı. Henüz evin önündeydik ve hadisenin gerçek dışılığından ne yapacağımızı şaşırdık. Yaşları 10 ile 15 arasında değişiyordu. Eşeğin iki yakasına iplerle salınmış su bidonları vardı ve bize yüksek sesle “water, water” diyorlardı. Su mu satmak istiyorlardı, evimizin deposundan su mu almak istiyorlardı anlayamadım. Yüzlerinde çocuksu bir gülümseme vardı hepsinin. İlk şaşkınlığı attıktan sonra, evin kapısının önünde eşşek süren kız çocuklarınca basılmış olmanın garipliğinden kaçmak için ileri doğru yürümeye yeltendik ama onlar da peşimizden geldi. Belki de artık ne su satmak için ne su almak için, sadece yüzümüzdeki çaresiz ifadeyi görmek için. Evimizin bekçisi ile konuşmasını söyledim onlara el işaretleri ile, o da kapıya çıkmıştı çünkü, bizi unutmalarını umarak. Ama daha 20 metre uzaklaşmamıştık ki tekrar yanımıza geldiler. Maya maya dediler, su demek. Sanırım bu bir bulmaca kelimesiydi. Sonra water water dediler. Ben baktım olmayacak Allah Kerim dedim. Durdular. İçlerinden yaşça büyük olanı anlamlandıramadığım bir şekilde baktı. Sonra eşşeklerini başka bir yere sürüp uzaklaştılar.

Bizi minübüsüyle El Faşer'in her yerine götüren Muhammed'den öğrenmiştim Allah Kerim'i. Bir yerde durduğumuzda bir şeyler dilenen yaşlı kadına demişti. O da gitmişti. Sonra sonra anladım, burada en ısrarcı dilenci bile Allah Kerim deyince, onun Kerim'liğine karşı çıkmak olmasın diye susuyordu, en azından eski zamanlarda ve şimdiyse bir edeb-i muaşeret olarak.
O eşşeğinde taşıdığı bidonlarla su ticareti yapan kız çocuğunun bakışı, water'dan başka ecnebi dili bilmediğinden, beni neden dilenci yerine koyuyorsun bakışı olsa gerekti.
Dünyayı en iyi ayaklarının üstünde farkedebiliyorsun, yani çıkıp yürüyeceksin, toplu taşıma araçları kullanacaksın, ara sokaklara gireceksin. Al Faşer sıcağında bunalmış ben ve arkadaşımın farkettiği şeyse ne bir yerel kahvehane ne bir ara sokak, bir dört yıldızlı oteldi. Nor Alayman Oteli. Gerçi önünden gelip geçiyorduk ve orada bir otel olduğu yazıyordu ama sıcağın altında daha net gördük.
Otelin buradaki tüm evler gibi yüksek duvarlı bahçesine girince Al Faşer'in tozu toprağını geride bıraktık. İki yanımızda uzanan çimlerden resepsiyona girdik, sonraları Al Faşer'den görevlendirileceğimiz yere aktarma yaparken uçağımız bir sonraki güne atarsa kalmamız gerekir diye odaları gezik fiyat aldık. Gayet güzel ve temiz odalar. Jeneratör ve su deposu da var. Geceliği 220 paund (44 dolar). Sabah kahvaltısını sorarken kendimizi restoranda bulduk. 20 paund'a çok güzel bir pizza yedim. Yanına 10 paunda taze sıkılmış portakal suyu. Restoran sessiz ve temizdi. Klimaların soğuğunda büyük ekran tv'de dönen arapça klipleri izleyerek yorgunluğumuzu attık. Burayı bu kadar geç farkettiğimize çok üzüldük.

Dışarı çıktığımızda akşam çoktan şehrin üstüne çökmüştü. Tentelerden ve bezlerden yapılmış küçük çay bahçelerinin yanından geçtik. Akşam serinliğinde sahil gezmesine çıkan insanlardan farkları yoktu aslında. Bu bizim Al Faşer'deki son akşamımızdı. Çünkü artık Darfur haritasında elimi nereye koyacağımı biliyordum. Fora Baranga Batı Darfur bölgesinin batısında, Çad sınırında bir nokta işte. Ama Batı Darfur bölgesi emrine (Sector West) girdiğimizden önce Batı Darfur eyaletinin merkez vilayeti El Jenine'ye (El Geneina) gitmemiz gerekiyordu.
Son akşamın serinliğinde yürürken küçük bir çocuk ellerini uzatıp para istedi. En fazla 5 yaşındaydı. Allah Kerim dedim. Karanlıkta parlayan gözlerine dişleri eklendi ve gülerek Allah Kerim diye cevapladı. Sonra onun önünde bizim arkamızda kalan yaşlı kadının yanına koştu. El Faşer'den ayrılalı iki gün oldu. Şimdi El Jenine'de akşam vakti ve bu sözü kendime tekrar etmek istiyorum. Allah Kerim.

3 yorum:

  1. Yine guzel bir yazi.o cocugun gozlerini gulduren umutlar solmasin.senin de yureginde ki masumiyet ...Dilerim Foro Baranga sana bir baska dunya gorusu getirsin.birbirlerini dusman bilen iki muslumantoplulugada kardesin namlusunda olme durtusden kurtulmak nasip olsun...

    YanıtlaSil
  2. Yine guzel bir yazi.o cocugun gozlerini gulduren umutlar solmasin.senin de yureginde ki masumiyet ...Dilerim Foro Baranga sana bir baska dunya gorusu getirsin.birbirlerini dusman bilen iki muslumantoplulugada kardesin namlusunda olme durtusden kurtulmak nasip olsun...

    YanıtlaSil
  3. Umarım güzelliğin ve insanlığından bastığın her yere tohumlar saçmaya devam edersin can kardeşim.

    YanıtlaSil

sensizlikte

  geleceğin en karanlık olduğu bir yerde bir ateş gibi sarıldığım sensin bir pınardan içer gibi öptüğüm bir dalganın denize vurması gibi yüz...