19 Haziran 2012

Fora Baranga




Sadece bilmek zorunda kalanların bildiği yerlerden Fora Baranga. Darfur eyaletinin batısında Ege Denizine bükülen Foça gibi, Çad sınırlarının içine bükülmüş bir çizgi. Ufka doğru gördüğün mavi deniz değil Çad tarafında kalmış koyu renkli dağlar. Üç tarafı Çad dağları ile çevrili Vadi Azum'un komşusu bir kaç onbin kişilik yer Fora Baranga.
Vadi Azum geniş bir nehir yatağı. Nil kadar geniş. Çad dağlarından Darfur'un içine doğru kıvrılan, daha çok bir kumsalı andıran çizgi. Ancak içinde yılın büyük bir zamanı tek damla su yok. İlk geldiğimde burası tamamen su dolacak dediklerinde inanamadım. Şimdi yağmur sezonunun başlarındayız. Haziran, Temmuz ayları yağmur sezonu. Önce habub denilen hortum gibi rüzgar esiyor dönerek ve herşeyi toz içinde bırakıp ilerleyerek. Sonra dehşetli bir yağmur. İnsanı binaların içinde bile ürpertiye düşüren, 10 metre ilerdeki tuvaletlere gitmeyi engelleyen bir yağmur. 4- 5 saat gibi yağdıktan sonra ya duruyor ya da çiseleyerek son buluyor.

Vadi Azum'un üzerinde köprü yok. Köprüler yaptırdım gelip geçmeye diye bir türkü de yoktur burada. Kurak zamanlarda arazi araçları öndeki aracın izinde gidiyor ve geçiyor bir şekilde. Bu genişliği yer yer 1000 metreyi geçen nehir yatağında araçların kuma battığı da oluyor. O zaman tüm konvoy duruyor. Vadi'nin öbür tarafındaki köylere ulaşmaya çalıştığımız zamanlarda. Konvoy durduğunda araçtan iniyorum. Bu, sadece burada olmak zorunda olanların bildiği bu kumsalda yürüyorum. Patinaj çeken araçların gürültüsünü kısıyorum zihnimde. Sadece hafif bir rüzgar sesi. Uzaktan dört çarpı dört çeker eşekleriyle Fora Baranga pazarına giden köylüler vadiyi geçiyor. Onlarınki kuma saplanmıyor evet. Hafif bir rüzgar sesi sadece. Buz tutmuş Songhua nehrini yürüyerek geçerken Harbin'de duyduğum heyecanı duyuyorum bu kuru nehirde.
Foro Baranga pazarını sadece 50-100 kilometre uzaklıklardan gelen, Vadi Azum'u geçen köylüler doldurmuyor. Foro Baranga'yı Foro Baranga yapan sınır ticareti olsa gerek. Zaten domates ve soğan dışındaki çin malı ürünler ve kumaşlar ve diğer bir çok şey Çad'dan geliyor gibi. Pazarda ortak dil Arapça. Ancak kriz zamanında Çad'a ve Central Afrika'ya kaçanların ve aileleri oralarda kalmışların ve ticaret yapanların Fransızca konuştuğu da oluyor.
Foro Baranga pazarı tahmin ettiğimden çok büyük. Aslında bir çarşı ve yanına ayrıca pazar da kuruluyor. Kumaşçılar, Çin işi ucuz terlikçiler ki buranın en iyi ayakkabısı, mangocular muzcular soğan dometesçiler, ekmekçiler, cep telefoncular, leğenciler, güğümcüler, açık yemek yağı vs satanlar hepsi ayrı yerlerde toplanmış. Foro Baranga'nın Fora Baranga'ya giden stabilize bir yolunun bile olmamasından başka diğer bir sorunu elektrik, su ve kanalizasyon şebekesinin olmaması. Dolayısıyla Foro Baranga çarşısı toprak yolların iki tarafına dizilmiş tek katlı binalardan müteşekkil. Kimse çöp toplamadığı için çöpler yolun ortasına atılıyor. Ama herşeye rağmen ben bu çarşının canlılığını seviyorum. Herşeye rağmen kadınların bir yandan çocuklarına bakıp bir yandan meyve sebze sattığı ve herkesin bir şeyler alma telaşında dolandığı yaşam dolu bir yer.
Krizden dolayı insanlar kırsal alanlarda kalamadığı için hep şehir ve kasaba merkezlerinin çevresine yerleşmiş. Bu yüzden büyük bir su sorunu var. Merkezi yerlerdeki kısıtlı su yeni gelenlere yetmiyor. İnsanlar eski köylerine de dönmeye korkuyor, dönmek istemiyor. Buralara göç edenler çalı çırpıdan yapılmış çadırımsı evlerin içinde kalıyorlar. Bahçelerinin etrafını da çalı çırpı ile çeviriyorlar. Elektrik ve suyun olmadığı, kurak bir arazinin ortasında nasıl yaşıyorlar anlamam mümkün değil. Darfur genelinde bu şekilde yerlerinden olmuş ve hiçbir şeyi olmayan 1 milyondan fazla insan var.

Bazen Vadi Azum'un ötesine gittiğimizde köylülerle konuşuyoruz. Suyunuz var mı diye sorduğum köyün şeyhi, var diye cevaplıyor. Nereden dediğimde Vadi Azum'dan diyor. 30 kilometre uzaklıktaki kurumuş nehir yatağındaki kuyudan çıkarttığı suyu eşek sırtında getiren bu köyün şeyhi suyum var diye düşünüyor. Merak ettim kim suyum yok der diye. Merakımı Vadi Azum'un 50 kilometre ötesindeki bir köyde giderdim. Suları yokmuş. Vadi Azum'dan su getiriyorlarmış.

Bizim kaldığımız yer tüm bunların uzağında, Fora Baranga merkezin bir iki kilometre uzağında. Kaldığımız üssün dış çevresinde yere sevrilmiş kıvrım kıvrım dolanan dikenli teller var. Dikenli tel çemberinin 10 metre kadar içerisinde büyük kum torbası küplerinden yapılmış güvenlik duvar var. Yüksekliği iki metre genişliği en az bir metre. Her köşede ağır silahların olduğu nöbetçi kuleleri var. Üssümüz yaklaşık 400 kişilik Burkina Faso askeri birliğince korunuyor.
Burkina Faso'lular tanıdığım en nazik insanlar. Fransızlardan bağımsızlıklarını kazanan diğer ülkeler gibi Fransızca konuşuyorlar. Gördüğüm her asker Bonjour'u Bonsoir'ı hiç eksik etmiyor. Mutlaka gülümsüyorlar. Burkina Faso'ya bakıyorum internetten. Güler yüzlü insanların ülkesi neresi diye. Dünyanın az gelişmişlikte sondan üçüncü ülkesi. Ama kocaman kalpleri olan ülkeler sıralamasında birinci ülke.
Hasan kafeteryamızın aşçısı. Sivil hayatında aşçı mıydın diyorum? Değilmiş. Bir gün ufak bir ziyafet verildiğiğinde koyun kesebildiği için ızgarayı o yapmış. Komutan sen bundan sonra Kafeteryada çalış demiş. Her gün bir koyun kesiyor Hasan. Akşamları Çad'daki dağlardan gelen rüzgarın eşliğinde ızgaramızı yiyoruz. Ama sadece ızgara. Çünkü Hasan et pişirmekten başka sadece pilav yapmayı biliyor. Bulaşıkları da Hasan yıkıyor. Kafeteryayı da o yıkıyor. Yorulmuyor musun diyorum. Komutan bana güvenip görev verdiği için mutluyum diyor.
Kafeteryada 50 paundluk (10 dolar) değil 5 paundluk telefon kartları satılıyor. Askerler için 50 paund büyük bir rakam. Hasan ailesini haftada iki gün arıyor. Çarşamba günleri 5 paundluk kart alıp 5 dakika görüşüyor çocukları ile. Cuma günleri 5 paundluk kart alıp eşiyle konuşuyor. İki ay kaldı diyor gitmeme. 10 aydır buradaymış. Ama bazen onları düşünmekten gece üçe kadar uyuyamıyorum diyor.

Çalışma masası arıyorum kendime. Konteynırdan yapma odamda Arapça çalışmak için. Fora Baranga çarşısında bana elinde el arabası ile eşlik eden çocukların da yardımıyla arıyorum ama bulabildiğim sadece küçük plastik yemek masalarından. Yanımda küçük bir çocuk dolaşıyor çünkü çarşı girişinde yaşları 10 civarında değişen bir sürü çocuk üşüşüyor. Doğru bir şey mi yanlış bir şey mi bilemiyorum ama o karmaşadan yanımda bir çocukla çıkıyorum hep. Çarşıda aradığım şeyleri bulmama yardımcı oluyorlar hem. 5 paund veriyorum. Çalışma masasını 10 gün kadar bulamadıktan sonra Burkina Faso askeri iş atolyelerinden birinin marangozhane olduğunu öğreniyorum. İki marnagoz çocukla konuşuyorum. Ne kadar büyüklükte nasıl bir masaya ihtiyacım olduğunu anlatıyorum. Herşey tamam tek eksik komutanlarının izni. Komutanları “pas de problem” diyor. Sorun yok. Şimdi bu yazıyı da iki Burkina Faso askerinin Fora Baranda'da benim siparişim üzerine yaptığı çalışma masasında yazıyorum. Tamamen bana özel bir çalışma masası. Bu masa beni Fora baranga'ya bağlayan en büyük bağ çünkü giderken helikoptere koymak imkansız. O yüzden buradaki kısıtlı zamanımda bu çalışma masasının hakkını vermeye çalışıyorum. Arapça çalışıyorum. Yeni kelimeler deniyorum. Onları yeni öğrendiğim kuralların içinde kullanıyorum. Çalışma masam, Amazon'dan söylediğim Arapça kitaplarım ve ben beraber iyi vakit geçiriyoruz.

Gün batımına doğru, çünkü gün vakti sıcaktan imkansız, üssün çevresini çevreleyen yassı dikenli teller ile kumdan duvarlar arasındaki ara alanda koşuyorum. Bu yere serilmiş teller belime ancak geliyor ve manzarayı kapatmıyor. Uzakta dağlar ve Foro Baranga var. Bir tarafta ise tek tük ağaçlarla bozulmuş ova manzarası. Büyük bir sessizlikte kendimi dinliyorum. Bir tarafran yeni Arapça kelimeleri tekrarlıyorum. Bir akşam yine böyle koşarken gördüğüm bir manzara ise aklımdan çıkmıyor. Hangi ülkenin üstüne battığı belli olmayan güneşin doldurduğu doğa manzarası değil aklımdan çıkmayan, burayı anlatan insan manzaralarından biri sadece.

Bir kadın vardı. Eşşeği az ilerde duruyor. Yerde yatan dikenli tellerin yanında yere kadar eğilmiş. Orağa benzer bir demir çubuk ile tellerin benim tarafımda askeri bölgede kalan sararmış otları çekmeye çalışıyordu.

1 yorum:

  1. bu dünya hiç adil bir yer değil ve hiçbir açıklama bu insanların hayat şartlarını iyileştirmiyor.

    çok güzel bir yazı olmuş, ellerine sağlık.

    YanıtlaSil

sensizlikte

  geleceğin en karanlık olduğu bir yerde bir ateş gibi sarıldığım sensin bir pınardan içer gibi öptüğüm bir dalganın denize vurması gibi yüz...