08 Aralık 2005

Biker Boyz, Bir Altkültür Filmi



Motorcu olduğumuza göre bir motor filmi hakkında değerlendirmede bulunmanın hiç bir sakıncası olmasa gerek, zaten motorcudan başkası Biker Boyz gibi bir filmi nette bulup indirmek için uğraşmaz.

Biker Boyz'un senaryosu, filmin işlenişi hepsi sıradan Holywood filmleri gibi. Kişilerin efsaneleştirilmesi, yapay bir evrende "cool" olmanın önemli olması, zencilerin beyaz adam demesine kadar ortalama amerikan filmlerinin tüm klişelerini bulmak mümkün. Basketboldan beyzbola her alanın filmi çekilirken süpersport motorların dünyası unutulmamış. Tabi tüm bu klişeler, tüm bu adamın-hey man jargonu bizi filmden soğutuyor mu, tabi ki hayır!

Bu filmde motor var, zaten gerisi o kadar da önemli değil, motorcuların görmek istediği şeyin ne olduğu konusunda iyi bir gözlem yapmış yapımcı. Filmin başından sonuna kadar motorsuz o kadar az sahne var ki insan kendini bir iki saatliğine yarışın içinde hissediyor. Ayrıca konu o kadar da basit değil; sana acı gerçekleri söylemeliyim evladımdan , biliyor musun ilk kez bir kıza gül aldıma kadar tüm eğlencelikler orada bizim için.

Filmdeki genel dikkatimi çekenleri sıralayacak olursam; bir, evladım meskun mahalde öyle ipini koparıp yarış yaparsan elbette biri ölecek ne sandıydın. İki, cenazeye motorcu grubuyla gezi düzenlemek olmaz, biz daha düğüne yeni alıştık. Tamam herkes korumalarını tam giyiyor ama esas oğlanın yarım kaskı işi bozmuş, babası olacak herif de uyarmıyor. Bu kadar adam bu kadar race motoru nasıl satın alıyor biz YBR'yi zor aldık. Afriko Amerikalılar her işte tarz adamı mı olmak zorunda, zenci basketçi, zenci polis, zenci pisi şlerin adamı, zenci motorcu, daha nereye kadar gider bu iş?

Her ne kadar bu filmde enduro ve diğer tarzlar olmasa da, bol bol ikiteker var. İzlenmediyse en azından yarış sahneleri için izlenmeli. Müzikler de tam oturmuş. Ben son kazamdan beri motora henüz binemedim ve bu tür bir film izlemek çok iyi geldi. Adamların böyle motor kullanıp sağ kaldığı bir dünyada 50 km hızın altında biri kırmızı ışıkta geçti diye femurumu kırmış olmak koydu. Kazadan sonra bir filmde Vespa bile görünce köşede düşecekmiş gibi heyecanlanıyorken bu filmi nasıl izlediğimi tahmin edersiniz artık.

Bu kısa değerlendirmeyi filmdeki özgün deyişle bitirelim.
Burn rubber, not your soul. Ruhunu değil, lastiğini yak.




Eğer bu yazı ilginizi çektiyse bu yazılar da ilginizi çekebilir:

Yaşam ve Motosiklet > Istanbul-Trabzon Yolculuğu

Yaşam ve Motosiklet > Motosiklete Giriş : )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

sensizlikte

  geleceğin en karanlık olduğu bir yerde bir ateş gibi sarıldığım sensin bir pınardan içer gibi öptüğüm bir dalganın denize vurması gibi yüz...