Hiçbir şeyin hiçbir yere gitmediği bir gecede uyandım. Evde yalnızmışım. Su içtim. Ne televizyon izlemek istedim ne divx. Bilgisayarın başında durup oynamak istemediğim oyunlara baktım. Bir tarayıcı penceresi açıp boş boş baktım monitöre. Boşta kalmıştım. Kişisel gelişim sayfalarını okumanın kişisel gelişimi getirmediği bir yerde, kelimelerden ve kişilerden uzakta aksi gibi gece vakti uyanmıştım.
Farsça müzikler dinlemeyi seviyorum. Ebi’yi açtım. Çizi beguyu dinledim. Farsça çalışmadığıma üzgünüm. Bunu bari yarım yapmamalıyım. Eğer kaza yapıp motoru pert etmeseydim ve uyluk kemiğim kırılmamış olsaydı bu yaz Doğu Anadolu gezisi yerine İran gezisi yapardım belki.
İnsanlara İran’a gideceğimi söylediğimde “aman bari kaçırılma” dan “ne işin var orada” ya “pasaportunda İran vizesi olursa başka ülkeye girişte zorlanırsın” a kadar iki yüzlülüğümüzü gösteren yorumlarla karşılaşıyorum. Biz değil miyiz ki Batılı ülkelerin bize sorduğu saçma sorulardan, ülkemiz hakkında takındığı önyargılı yaklaşımlardan dem vuran. Aynı tavrı İran’a karşı takınmada bizi haklı kılan ne?
Ben 2003 yazında işe yeni başlamış ve biraz eli para görmüş biri olarak Avrupa’ya gidip gezmeyi düşünmek gibi bir gaflette bulunmuştum. Daha önceden, turist olarak gezeceğim bir yerden davetiye almam gerektiğine dair bir bilgim olmadığından ve gezme anlayışım bir otele gidip kalmaktan daha fazla şeyler ifade ettiğinden birçok formetileyle karşılaştım. Çoğunluğun malumudur aslında bu ama kimse uluorta söylemez. Nedense canımızı sıkan şeyleri es geçiyoruz hep. Ben de nasıl sorunlu biri olduğum gerçeğini es geçip prensipleri olan biriymiş gibi davranırım. Ama bütün bir ülkenin böyle davranması tuhaf değil mi biraz? İşlemlerin ortasında daha fazla soğuk bakışlı Alman Memuresi görmek istemediğimden satmışım Avrupası’nı deyip gitmekten vazgeçtim. Oysa belki biraz İtalyancam Fransızcam için de iyi olurdu. Almancam mı? Hiç öğrenmeyi düşünmedim ve o gün ne kadar doğru bir karar aldığımı anladım.
Oysa İran vize istemiyor bizden. Transaysa Ekspresi var birkaç günde giden belki onunla giderim, ne de olsa motorla bu yıl gidemeyeceğim belli. Amerika Bağdat’ı gezip süregelmiş medeniyetleri görme imkânımızı sonsuza kadar yok ettiğinden ve yanlışlığın devamı ihtimalinden ötürü elimi çabuk tutmalıyım. Tekrar motor almayı beklemek istemiyorum. Depremde bile ayakta kalmış kumdan kaleler yıkılabilir bombalarla.
Birileri gidince kaçırılma diyor. Ahmet Turan Alkan bizi anlattığı ve kendi tabiriyle memleketi kurtardığı bir kitabında irrasyonel bir milletiz vesselam demişti. Bugün yabancı forumlarda hakkımızda çıkıveren hararetli tartışmalarda biri “hey adamım lanet olası irrasyonelsiniz” dediğinde yadırgamıyorum artık. Sanki ülkemizin güneydoğusunda her dağda bir yamaç paraşütçüsü varmış gibi İran’ın güneydoğusunda Afganistan ve Pakistan sınırlarının olduğu bir yerde Türk yamaç paraşütçülerinin kaçırılmasını tüm İran’ı güvensiz addetmek için yeterli bir sebep olarak görüyoruz. Batılı arkadaşlarımız Türkiye’yi gitmeyi güvensiz bulduklarında hemen onları Türkiye’yi iyi tanımamakla ( hoş onların da oryantalist at gözlüklerini çıkarmaya niyeti yok ama bu ayrı bir konu ) suçluyoruz. İyi tanımamakla suçlu bulmak için az çok kendimizi tanıtmayı denemiş olmamız gerekmez miydi? Neyse gece yarısı çok soru sormayayım. Yamaç paraşütçülerinin ne halt yemeye oraya gittiğini sorma hakkını kendinde bulanlar da oldu. Onlar bir motorcunun veya bir doğa sporcusunun hep yeni yerler yeni dağlar yeni yollar arayışında olduğunu bilecek değiller.
İşin en ilginci Türk Yamaç Paraşütçülerinin kaçırıldığı dönemde güneydoğuda şehir merkezi denilebilecek bir yerden bir polis memuru kaçırılıp rehin tutulmuştu, çok uzun sürede serbest bırakılmadı. Gazetelerde küçük bir kupürden öteye geçemedi. Kuzey Iraktan teslim almaya gitti bir yakını. Ama bunların önemi yok. Türkiye güvenli bir ülke. Şu Suriye, Irak, İran’da komşumuz olmasaydı daha güvenli bir ülke olacaktı ama neyse. Türkiye’nin veya Irak’ın veya İran’ın tekin olmayan yerler olması gerekmesinin çok başka sebepleri var ama kurcalamayalım o kadar.
Rasyonellik, sana daha konsolosluk kapısında terörist muamelesi yapan yere hadi len ben oynamıyorum bunu diyebilmeyi gerektirir. Hepimiz tercihlerimizi Türkiye’den vize istemeyen ülkelerden yana kullansak bu iyi bir rasyonellik göstergesi bunun da ötesinde iyi bir pasif direniş örneği olurdu. Beni başkalarının tercihleri ilgilendirmiyor, burada ayaküstü bir kampanya başlatacak da değilim. Beni ilgilendiren insanların en azından İran’a gideceğim diyene gösterdiği tepkilerini bir kontrol etmeleri.
İran veya siz buna Suriye de deyin, bize çok uzak yerler değil. Bugün İran’a vize almaksızın gidebilirsiniz. Gidip üçte biri Türkçe konuşan bir ülkede yabancı dilde konuşanların da konuşurken garip bir aksanla Türkçe kelimeler kullanmalarını dinleyebilir, kökü çok eskilere uzanan Fars medeniyetinin izlerini sürebilirsiniz.
İran neden uzak bir yer? Neden gidilmemesi gereken bir yer? Ön kabullerimizi sorgulamalıyız.
Kuşetli kompartımanı doldurmak için üç kişiye daha ihtiyacım var, yoksa motorumla gidecek olsam ne düşündüğünüz o kadar da önemi olmazdı, özünde motorcu kendi yolunu çizer zaten.
Hiçbir şeyin hiçbir yere gitmediği bir gecede uyanınca İran’a gitmeyi düşündüm nedense. Belki de hüzünlü Farsça şarkılar yüzündendir.
Hiçbir şeyin hiçbir yere gitmediği geceler zor geçiyor. Kişisel gelişim yazıları okumak sadece daha can sıkıcı bir durum. Orada öyle beni bekleyen kitaplar, kelimeler, Farsça ve Çince kelimeler dururken hiçbir şey yapmaksızın geçip giden ve beni daha çok yalnızlığa ve sıkıntıya sürükleyen günlerde kendimi bulamıyorum. Gecenin bir yarısı kalkmazdım ben, bu yeni bir şey. Sanırım artık geçip giden günlerin sıkıntısına geçip gitmeyen geceleri de eklemeliyim.
Eğer bu yazı ilginizi çektiyse bu yazı da ilginizi çekebilir:
Yaşam ve Motosiklet > Yollar > İstanbul- Trabzon
İkiteker.org dan üç arkadaşın 2005 yazında yaptığı İran gezisi için:
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSilCok dogru bir konuya deginmissin yunus.
YanıtlaSilSanki dunyada avrupa ve amerikan kulturunden baska bir sey yokmus gibi bir atmoster yaratiyor medya ve sistem.
Oysa yuzlerce yildir savasmadigimiz komsumuz iran'i sanki bir barbarlar ulkesi gibi gostermek istiyorlar.
Muzik denilince sadece bati muzigi, gezilecek yer dendi mi new york ve amsterdam, yemek dendi mi mcdonalds, giyim dendi mi sadece blue jean dayatiliyor.
Oysa her ulkenin kendine has guzel muzikleri, yemekleri, kiyafetleri ve ozetle kulturu vardir. iran kültürünü ve mekanlarini ben de cok merak ediyorum. şu senin kaza yazini okumasam motorumu alip seninle gelmek isterdim. tabi once motor almak lazim:)
Aynı şeyleri paylaşmamıza sevindim. Merak etme yine motorlanırım yakında. Beraber ver elini Acem Ülkesi, kim bilir : )
YanıtlaSilİlber Ortaylı İran'ı tanımadan Türkiye'yi anlamanın mümkün olmadığını yazıyor. E muteber bir büyüğümüzdür; sözünü dinlemek lazım. Ayrıca mükemmel bir enduro-touring deneyimi olur.
YanıtlaSilhttp://www.netlarus.com/kirmizifular
muratsahin / SuperEvaRider
Merhabalar, tam da aynı şeyleri düşünürken bir gece vakti ne de güzel oldu okumak bu yazıyı...düşünmekten ötesi olmalı, atlıyorum trene işte vr görebilmek için çıplak gözle...sevgiler.
YanıtlaSil