12 Aralık 2010

Providence – Newark arası 165 nolu tren


Uzun bir yolculuğun başındayım. Tren yolculuğu. Amerika'nın kuzey doğusundan güney batısına ( Amerika zihnimde batıdaki yer olarak yer ettiğinden Avrupa ve Çin'i düşünerek doğuyu batıyı ayırt etmem baya zaman aldı. ) trenle gideceğim. 2006 – 2008 yılları arasında Çin'in bir çok yerine trenle gitmiştim. Ama bu yekpare bir yolculuktan ziyade zamana dağılmış bir şekildeydi. Şimdi birkaç hafta içersinde bir okyanus kıyısından bir başka okyanus kıyısına gitmiş olacağım. Kuzey Amerika'yı trenle geçecek olmak beni heyecanlandırıyor.
Bir daha geri gelmemek üzere gidiyorum. İki aydan fazla bir süre kaldığım Rhode Island hakkında ayrıca yazmalı. Şimdi saat farkından şaşırmış bir bünye ile derin bir uykusuzlukla geçtiğim Kuzeydoğu Amerika tren yolculuğunu geriye doğru alıyorum. Bu sefer uykusuzluk ve şaşkınlık değil, Rhode Island'ta geçen günleri geride bırakmanın verdiği hüzün ama aynı zamanda uzun bir yolculuğun heyecanı var. New York'tan sonrası ise ilklerin yolculuğu olacak. Geriye gidişin değil.
Tüm rezervasyonlarımı internetten yaptıktan sonra içimi bir sıkıntı ve yorgunluk kaplamıştı. Sanırım bu bir programa mahkum olmaktandı. Ancak kısa bir zaman diliminde böyle bir yolculuğu yapabilmek için bu elzem. Yer kalmaması da söz konusu. Planlı yolculuğun bir diğer sebebi ise Amtrak ( Amerika'nın TCDD'si ) biletlerinin uçak bileti mantığı ile satılması. Bölgesel trenler haricindeki ekspres trenler son vakte kalındığında biraz tuzlu olabiliyor. Ki zaten bir şeylerden kaçmıyorum. Gar'a gidip ilk kalkan trene binecek değilim. Ben bir yolculuğa çıkıyorum.
Bu sıkıntı ve yorgunluk, belki uzun bitmeyen bir sürece girmenin korkusuydu. Bir treni kaçırmanın, bütün bir yolculuğu aksatacağı, bir birine bağlı geçecek günlerin endişesi. Ayrıca Pittsburgh ve Detroit gibi çok da uğrak yeri olmayan yerlerde gün geçirecek olmam, yanlış bir program mı yaptım diye içimde bir soru işareti olmuştu. Ama şimdi bu akşam trene binince bütün bir yolculuğu içimde hissettim. Bu uzun yolculuğa çıkan kendimi kutlamak istedim. Bir yerden bir yere gittiğim bir yolculuk değil bu, ilk on yılını geride bıraktığımız yirmibirinci yüzyılın bu zamanında, yeni kıtanın içine ve sonra öbür ucuna yapılan bir yolculuk. Yolda olmak için yapılan, ineceğim sonraki istasyonların son istasyon olmadığı bir yolculuk. Yolcu olmanın hakkını vermek istediğim bir yolculuk.
Bu yolculukta telefondan Türkiye haberleri okumayacağım. Tren camından dışarıyı seyretmediğim zamanlarda kitap okumayı, bir şeyler yazmayı düşünüyorum. 15 yaşımda yatılı okulun Ankara'sından İstanbul'a gittiğim tren yolculuğundaki gibi işte. Bunun sadece uzatılmış bir tren yolculuğundan ibaret olmasını istemiyorum. Zihinsel ve düşsel bir yolculuk olsun istiyorum aynı zamanda. Yolun sonunda okyanusa varınca yaşama biraz anlam katmış olmak istiyorum.
Yolda olmak güzel. Her sabah kalabalık belediye otobüsünde işe gidecekken, çok uzak bir ülkede uzun bir tren yolculuğu yapıyor olmak güzel. Ne olursa olsun, her sabah kalkıp kalabalık bir belediye otobüsüyle işe gideceğim yaşama dönecek olmam da güzel. Çünkü ben bir seyyahın her şeyden vazgeçen cesaretini taşımıyorum, sadece bir seyyah gibi yaşamın ve yolun gelip geçici olduğunu bilmek istiyorum.

4 yorum:

  1. Guzel bir calisma olmus.Bundan sonraki yolculuklarindan da yeni denemeler bekliyoruz.bloqlari dolduracak kadar tecruben olacagindan hic kuskumyok.Boylece bizide bu seruvene dahil etmis olacaksin.birde rhode island kismini ozellikle bekliyorum:)

    YanıtlaSil
  2. Bu yazıdan sonra, amerikanın doğusundan kıtanın öbür ucuna, batı yakasına 13 günlük seyahata çıkacak olan ben kendi gezimden çok seninkini merak edeceğim and I will be in touch

    YanıtlaSil
  3. evliya çelebi.. bol bol resim ve bilgi istiyoruz senden.. öpüyorum

    YanıtlaSil
  4. Bu hayat yoluna cikmissan bir yolcu olarak, yollara dusmek icin var edilmissin demektir... Yokken var olmus, varlikta kaybolmussun... Kaybola kaybola yolunu bulmus, duse kalka o yolda ilerlemissin... Kose baslarinda durup dinlendigin hanlar, golgelikler, cesme baslari hep birseyler anlatmis, yol hikayeleri fisildamis kulaklarina...
    Sen yoluna devam etmissin. Yol ayriminda seni bekleyen bir golgeye rast gelmissin. "Sen kimsin?" diye sormussun; "benyunusum." demis golge. Golge orada bekleyedursun, sen yoluna devam etmissin. Az gitmis, uz gitmis, dere tepe duz gitmissin. Ama golge her adimini takip etmis yol boyunca, gozu hep uzerinde olmus. Nefesini ensende hissetmissin her daim. Bakmak istememissin, gormek istememissin ama o seni ve icindekileri hep bilmis. Yol uzerinde kimi koylere, kasabalara ugramissin. Arkandan geleni sorduklarinda "Tanimiyorum." demissin ama golge gozlerinin icine bakinca bakislarini kacirmissin, yuzun kizarmis...
    Unutma ki, seni sen oldugun icin sevenler kadar, golgeni de senin golgen oldugu icin sevenler var. Zaten sen olmasan golge olmaz; golge olmasa seni sevenlerin sevgisini anlayamazsin, tadamazsin. Lutfen, bu uzun yolculugunun son demlerinde yanindaki koltuga golgeni oturt, onun elini avuclarinin icine al, omzuna basini yasla ve ondaki seni hisset. Kulaklarini ve gonlunu sonuna kadar ac ve sana anlatacaklarini dinle. Sana seni anlatacak, kacmani anlatacak, gozlerinin icine baktiginda elma calan cocuklar gibi nasil kizardigini anlatacak... Ve iyi dinle, bak, sana ne diyecek? "Ben Yunus'um." diyecek...
    Bir sevenin...

    YanıtlaSil

sensizlikte

  geleceğin en karanlık olduğu bir yerde bir ateş gibi sarıldığım sensin bir pınardan içer gibi öptüğüm bir dalganın denize vurması gibi yüz...